Soğuk bir Aralık sabahı Güney Kore’nin başkenti Seoul’dan ülkenin güneyde bulunan Jeju Adasına uçarken ilk dalış gününe dair planlarımız sıklıkla değişmekteydi. Jeju Adası daha ılıman bir iklime sahip olmasına rağmen bizim orada bulunacağımız tarihlerde fırtınalı ve soğuk olacaktı.
Adaya iner inmez iyot kokusuna karışmış soğuk rüzgar yüzümde bir serinlik uyandırdı. Okyanusla bütünleşmiş ada kokusu bu..
Volkanik taşlarla döşenmiş bahçeleriyle sıra sıra dizilmiş evlerin arasından geçerken sokaklarda sabahın sessizliği hakim. Hava soğuk ve rüzgarlı.
Dalış merkezine girer girmez iyot kokusu yerini taze demlenmiş kahve kokusuna bıraktı. Kısa bir selamlaşla ve kahveye hücum. Öğrenciler heyecanlı ve biraz da tedirgin. Tekneden yapacağımız dalışların yerine kıyıdan dalış yapmaya karar verdik. Soğuk suya hazırlıklı geldik tabii. Dalış çantalarımızı açtık, en üste kuru elbisemiz göreve hazır bekliyor.
Mesanemize meydan okurcasına kahve üstüne kahve içiyoruz…
Rüzgar sertliğini artırınca sabah programını biraz ertelemeye karar verdik. İçeride heyecanlı insanlar ve durmadan çalışan kahve makinasının camlardaki buğusu, dışarıda yağmur damlaları..
Tam bu sırada çıkardığı ses ile emekliye ayrılmak için yalvaran kırmızı bir scooter ve direksiyonda yüzünde ciddi bir ifade ile Koreli teyze yandaki apartmana yanaştı. Üç dakika sonra iki Koreli teyze daha geldi.. Biraz sonra yine iki – üç derken ekip tamamlandı. O güne kadar Haenyo’ların varlıklarından haberdar olmadığım için neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ben kuru elbisemin içinde soğuktan şikayet ederken, 60lık teyzeler 1970’lerden kalma dalış elbiseleri, maskeleri ve paletleri ile çoktan iskeleye yanaşmış olan teknede yerini almıştı bile.
Haenyeolar Kimdir?
Haenyeo, yani Jeju’nun ünlü kadın dalgıçları. Yaşları 40 ile 80 arasında değişen bu kadınlar, modern dalış ekipmanları olmadan, yalnızca geleneksel kauçuk dalış kıyafetleriyle okyanusun derinliklerine dalıyorlar. Onları izlediğinizde, yüzeyde bir süre nefeslerini toplayıp, sonra dalgaların arasında kaybolduklarını görebilirsiniz.
Ama neden yalnızca kadınlar? Neden bu zorluk? İşte burada tarih devreye giriyor.
Jeju Adası’nın tarihi savaşlar ve zorluklarla dolu. Kore’nin ana karasına yakın stratejik konumu nedeniyle ada, sık sık savaşlara ve işgallere sahne olmuş. Japon sömürgesi döneminde, ada halkı ağır vergiler ve zorunlu işgücüyle karşı karşıya kalmış. Bu zorlu koşullarda, erkekler ya savaşa gitmiş ya da uzak denizlere balık avlamaya yollanmış.
Kadınlar ise geride kalan ailelerini geçindirmek için tüm sorumluluğu üzerine almak zorunda kalmış. Tarımın sınırlı olduğu bu kayalık adada, deniz tek geçim kaynağı haline gelmiş. Haenyeoların ortaya çıkışı işte bu noktaya dayanıyor: Kadınlar, evlerini ve çocuklarını geçindirmek için okyanusun derinliklerine dalmaya başlamışlar.
Bu gelenek, nesilden nesile aktarılmış. Anne, kızına yalnızca dalış tekniklerini değil, aynı zamanda denizle nasıl bir bütün olunacağını, doğayı korumanın ne kadar önemli olduğunu da öğretmiş.
Günün sonuna doğru yaklaşırken biz dalışlarımızı bitirmiş ve günün değerlendirmesini yapıyorduk. O sırada Haenyoları taşıyan tekne uzakta göründü. Hemen iskeleye koştum. Amacım Haenyoları daha yakından gözlemlemekti fakat bir andan kendimi yardım ederken buldum. O koşturmaca içerisinde İşaret diliyle tam olarak anlayamadığım görevler alıyordum. Yaşına aldırmadan çuvalı sırtına alan basamakları çıkıp yükünü kamyona bırakıyordu.
Yağmur bitti ama kuru ve sert rüzgar devam ediyor..
Çok kısa bir süre içerisinde Haenyolar bütün çuvalları taşımıştı bile. Yorgun olduklarını görmemek imkansız. Elinde kalan son çuvalı kapatırken elleriyle beni çağırdı.. Hemen gittim.. Çuvalı gevşetti ve içersisinden bir deniz kabuğu hediye etti. Selamlaştık.. Çuvalı sırtlandı ve günü bitirdi.
Aldığım en anlamlı hediyelerden biriydi fakat ufak deniz kabuğunun içersinden önce antenleri sonra ufacık gözleriyle bir yengeç çıkıverdi. Bir yengeçin eviydi bu kabuk. Eviyle beraber okyanusa yani ait olduğu yere geri bıraktım. Haenyo’larla tanışmak benim için en değerli hediyeydi zaten.
Haenyeolar, okyanusun bereketini sürdürülebilir bir şekilde kullanmanın ne demek olduğunu biliyor. Dalışlarını ay takvimine göre planlıyor, gelgitler ve hava koşullarını dikkate alıyorlar. Gereğinden fazlasını toplamıyorlar çünkü denizin gelecek nesiller için de yaşaması gerektiğini çok iyi biliyorlar.
Varlıklarının okyanusun varlığına bağlı olduğunun farkında oldukları için çok özenli çalışıyorlar.
Bugün Haenyeo geleneği yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Genç nesiller, daha az fiziksel zorluk içeren işlere yöneliyor. Küresel ısınma ve kirlilik de deniz yaşamını tehdit ediyor.
Ama yine de umudum var. Bu kültürün yok olmaması için çalışan organizasyonlar ve devlet destekleri mevcut. Umarım bu çabalar, Haenyeoların hikayesini yaşatmaya ve okyanusları korumaya yardımcı olur.