Japonya’daki bir sonraki durağımız olan Okinawa’ya geçmeden önce Tokyo’daki son günlerimizi şehrin sokaklarını plansız keşfederek değerlendirmeye karar verdik.Nüfusun yoğun olarak yaşadığı Tokyo gibi metropollerde her ne kadar şehrin silueti değişse bile değişmeyen şey metropolde yaşayan insan davranışı.Kahvesiz güne başlayamadığını iddia eden ofis insanları , hergün aynı otobüsü yakalamak için aynı saatte evden çıkmak zorunda olan ücretli çalışanlar , okula gitmek için güneşten önce sokaklarda servis bekleyen çocuklar.Bu koşturmacadan biraz olsun uzaklaşmakta pek kolay değil.Muhtemelen yıllık izninizi beklemeniz ya da uzun bir araç yolculuğu yapmanız gerekiyor biraz uzaklaşabilmek için.
İşte bu noktada herbiri ayrı bir sanat eseri olan Japon bahçeleri imdatınıza yetişiyor.Şehrin içinde bir vaha gibi şehirden biraz olsun uzaklaşıp nefes alabilceğiniz yeşil alanlar.Japon bahçelerinin tarihi bir şehir planlamasından çok daha derinlere iniyor.Tahminlere göre erken dönem Japon elçilerinin ve gezginlerin Çin ziyaretlerindeki gözlemlerinden esinlenilmiş ve zaman içinde Japon kültürü ve sanatı ile harmanıp bugünki halini almış.Tarihi açıdan bir fikir vermesi için 794-1185 yılları göletlerin , ağaçların , kayaların planlı bir şekilde yerleştirilip doğanın taklit edilmesi ile ilk bahçeler ortaya çıkmaya başlamış.Bir önceki yazıda Japonya’daki inanç sistemlerinin doğayı ile ne kadar iç içe geçtiğinden bahsetmiştim.İşte Zen Budizminin Japonya’da yayılmaya başlaması ile birlikte Japon bahçeleri meditasyon yapmak için kullanılmaya başlanmış ve Budizm sanatına göre şekillenmeye başlamış.Daha sonraki dönemlerde Japon kültüründe çok önemli yer tutan çay için sakin ve huzurlu alanlar haline gelmiş.
Japon bahçelerini sadece çay içilecek yerler ya da yürüyüş yapılacak alanlar olarak görmek yanlış olur.Buralar ayrıca ruhsal , felsefi ve doğa ile bütünleşmek amacıyla tasarlanmış alanlardır.Bahçelerin tasarımı Zen Budizmine göre insanlarda canlılık ve huzur uyandıracak şekilde yapılmış.Eğer tasarımı inanç sistemine göre okuyabilirseniz kayaların dağları temsil ettiğini , suyun arınma anlamına geldiğini ve köprülerin maddi dünya ile manevi dünyayı birleştirdiğini görebilirsiniz.Japon bahçelerinin önemini okuyana kadar bende bunların farkında değildim tabiki .Benim için sadece güzel tasarlanmış bahçelerdi fakat biraz okuduktan sonra bu alanların birer sanat eseri olduğunu gördüm.
Japon bahçeleri, doğanın tüm güzelliklerini içinde barındırmayı amaçlar. Kiraz çiçekleri, akçaağaç ağaçları ve yosun kaplı kayalar, mevsimlerin değişen manzarasını yansıtarak dinamik ve sürekli değişen bir peyzaj yaratır. Bu bahçeler, insanlara yaşamın döngüsünü minnetle karşılamasını her yaşın ayrı bir güzelliği olduğunun bilinmesini gerektiğini öğütler.
Japon bahçelerini farklı kategorilerde görmek mümkün.Mesela daha çok meditasyonlar ilişkilendirilen Karesansui Bahçeleri.Veya daha basit şekilde tasarlanmış Chaniwa yani Çay Bahçeleri.Ya da daha çok uzun yürüyüşler için tasarlanmış Kaiyu-Shiki bahçeleri.Sadece Tokyo değil Japonya’nın her yerinde bu bahçelere rastlanamız mümkün.
Günümüzde artık tek tip olarak ruhsuz ve amaçsız şekilde planlanan şehirlerin içinde Japonların hala bu kültürü yaşatıyor olması çok sevindirici.Sosyal Medyanın yaratmaya çalıştığı ve trendler halinde yayılan tek tip kültür akımlarının arasında hala ruhunu koruyan yerler görmek beni çok mutlu ediyor.Bize düşen ise her nerede olursa olsun bu değerleri okumak , anlamak ve bir miras olarak görüp sahip çıkmak.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere 🙂